İSTİHARE
İstihare lügatte,
“hayr" kökünden türeme olup "hayır isteme" manasınadır.
Istılahta, yapılmak
istenilen bir şeyin hayırlı olup olmadığına dair mânevi bir işaret elde etmek için
yapılan duaya denir. Bu duadan önce "istihare namazı" denilen iki
rekat namaz kılınır.
Bir kimse yapmayı
tasarladığı mubah bir işin hayır veya şer mi, faydalı ya da zararlı mı olduğunu
önceden kestiremez. Kendisi için hayatî önemi hâiz konularda karar vermekten
âciz kalır, karar verme noktasında mütereddid ve tedirgin olabilir. Bu hal,
insan yaratılışının gerçeğidir. Bu yüzden insanlar eskiden beri verecekleri
mühim kararlardan önce bazı müsbet işaretler almak istemişler ve bu işaretlerin
yollarını aramışlardır. İslâm-dışı toplumların bu durumlarda başvurduğu yol,
genellikle falcılık ve kâhenet olmuştur. Eski Arablar arasında
"Ezlâm" denilen bir fal çeşidi yaygındı. Arabların ezlâmi üç oktan
ibaretti. Bunlardan birincisinde; "Emeranî Rabbî: Rabbim bana
emretti"; ikincisinde "nehânî Rabbi: Rabbim beni nehyetti"
üçüncüsünde de "Gaflet" yazılı idi. Bir iş yapmayı tasarlayan kişi
belirli bir ücret veya kurban karşılığı bu oklardan çeker, birincisi çıkarsa
tasarladığı işi tatbike koyulur, ikincisi çıkarsa vazgeçer, üçüncüsü çıkarsa
fal tekrarlanırdı.
İslâm dini, "Ey
inananlar, içki, kumar, putlar ve fal okları, şüphesiz şeytan işi pisliklerdir.
Bunlardan kaçının ki saadete eresiniz"[Mâide 90.] âyeti ile falcılığı yasaklamış hüsnü
zan, iyi söz ve istihareyi tavsiye etmiştir.
İstihare namazı ve duası
mü'mine ruhî bir dayanak olduğu için Hz. Peygamber falcılığa ve kehânete karşı
istihareye büyük önem vermiştir. Bu babdaki hadiste de görüldüğü üzere Hz.
Câbir'in tabiriyle istihare duasını Kur'an-ı Kerim öğretir gibi öğretmiştir.
Ebû Davud'un Hz.
Câbir'den naklettiği istihare duası ayrıca İbn Mes'-ud, Ebû Eyyûb el-Ensârî,
Hz. Ebû Bekir, Ebû Saîd el-Hudrî, Sa'd b. Ebî Vakkâs, Abdullah b. Abbâs,
Abdullah b. Ömer, Ebû Hüreyre ve Enes b. Mâlik gibi büyük sahâbiler tarafından
da rivayet edilmiştir. Bu durumda istiharenin önemine işaret eder.
Enes b. Mâlik'in rivayet
ettiği bir hadisde Peygamber (s.a.v.); "İstihare eden ziyan etmez,
danışarak hareket eden pişman olmaz, tutumlu olan da muhtaç duruma düşmez"
buyurmuştur.
Evlenme, ticârete
atılma, uzun yolculuğa çıkma gibi önemli olayların sonucu, işin başında
kestirilemez. Kâr mı zarar mı elde edileceği, hayırlı olup olmayacağı önceden
bilinemez. Kişinin yapıp yapmamakta serbest olduğu bu durumlarda istihare mü'min
için önemli bir dayanaktır. Gönlün sonu bilinmeyen şeye yönelmesi kadar zor
bir şey yoktur. Hepimizin başından geçen ve geçmekte olan akıl ve bilgimizle
halli mümkün olmayan böyle müşkül zamanlarda mü'minler için istihare, ruhu
takviye eden ilâhî bir sığınaktır. Fikrî karışık ve kararsız olduğu bir sırada
mü'minin Allah'ın huzurunda el bağlayarak iki rekat namaz kılması peşinden diz
çöküp duâ etmesi, Rabbin-den, kendisim hayır ve saadete yöneltmesini dilemesi
şüphesiz gönlünde bir hafiflik doğurur. Allah'ın, duâ edenin duasını kabul
edeceğine dair va'dini bilip inanarak ona dua etmesi, kendisine hayrın
geleceğinden emin olarak irâdesini kuvvetlendirir, istihare ettiği iş hakkında
gönlünde bir genişlik ve huzur belirir. Eğer ilk istiharesi sonunda tam bir
huzura kavuşamazsa, istiharesini yediye kadar tekrar eder. Enes b. Mâlik
(r.a.)'den rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber; "Ey Enes! Bir işe
teşebbüs etmek istediğinde o iş hakkında yedi kere istihare et. Sonra gönlünden
geçen temayüle bak. Çünkü hayır gönlündeki temayüldedir," buyurur.
İstiharenin kabule şâyân
olup olmamasında istihare edenin imanı ve samimiyetinin büyük tesiri vardır.
Seçkin kişilerin vicdanlarındaki safiyet, ahlâk ve inançlarındaki sağlamlığın
tesiri ile kalbleri ilâhî feyzlere hazır olur. Kendilerinde böyle faziletleri
görmeyenlerin iman ve ahlâkları konusunda hüsn-ü zan besledikleri kişilere
istihare ettirmeleri daha uygundur, diyenler dahi vardır.
İstiharede tüm
işlerimizi Allah'a bırakmak gibi fevkalâde önemli bir ahlâkî ve dinî davranış
vardır. "Sizin hoşlanmadığınız nice şeylerin hakkınızda hayır olması
umulur"[Bakara 216.] âyetinin
delaletiyle anlıyoruz ki, insanlığın idraki, henüz tahakkuk etmemiş olayların
sonucunu anlamaya yeterli değildir. Nitekim bizim şer zannettiğimiz nice
olayların sonucunun hayır, ya da hayır zannettiklerimizin neticesinin şer
olduğu çok çok karşılaştığımız olaylardandır. İşte istihare kişinin yapacağı
işte, o işin sonucunu ta evvelden bilen Rabbin-den kendisini hayra yöneltmesini
dilemesidir.
İstiharede bulunan kişi,
"Ya Rabbî! Yapmayı tasarladığım şu işin sonunun hayır mı yoksa şer mi
olacağını bilmekten âcizim" diyerek kendisinin bilmediğini itiraf edip,
aczini ortaya koyması ehl-i sünnet akidesidir. İnsanların bilmesi Allah'ın
bildirmesiyledir. Bu inançla işlerini Allah'a havale eden kişi, işlerin
sonunda sıkıntıya düşmez.
Şunu belirtmek gerekir
ki, istihare sonunun hayır mı yoksa şer mi olduğu bilinmeyen mubah işlerde
veya yapılıp yapılmamakta muhayyer olunan ya da vakti geniş olan vâcib ve
müstehaplarda meşru ve menduptur. Ama ilim tahsil etmek gibi sonunun hayır
olduğu belli olan durumlarda yâ da mekruh veya haramları terk ve vakti sınırlı
olan farz ve vâcibleri eda konusunda istihare yapılmaz.